GÖLGE ETME FAZLA İHSAN İSTEMEZ


Mine İPEK KONUK YAZAR
 
 


Devlet ve toplumsal hayat bir özü değişim ve gelişim üzerinde bina edilen bir oluşumdur esasında. Peki bu istendik gelişimin tarafları kimlerdir? Hiç şüphesiz ki özün muhatabı olan devlet ve milletin bizzat kendisidir. Özellikle kültürün ve manevi bağların gelişimi için ithal edilen duygu, teklif ve uzmanlar bir başka toplum için ve devlet için çoğu zaman işe de yaramaz. Bu ifadeyle ne söylemek istediğimizi biraz açalım isterseniz. Devletler bir başka devletten maddi kültür elemanı olan ürünleri yani teknolojiyi, makinaları ve bir çok aracı satın alarak maddi kültürlerini geliştirebilir ve geliştirmelidir de. Bu ürünleri satın almak çok zor değildir. Hatta satan ülkelerin amacı zaten budur. Peki bizler ihtiyacımız olan teknoloji yani maddi öğeleri bir şekilde satın alıyorken ( ki bu hususlarda acilen kalıcı sanayi oluşturulmalıdır) bizler için düşünecek, bizler için yorumlayacak yani bu toplum adına ve bu toplum için değerlendirmeler yapacak kişileri nereden ithal edeceğiz? Bu zihinleri nereden getirip de toplum ve devlet adına yarar sağlayacağız. Yani bizim için bizim adımıza düşünecek olan aydın ve liderleri hangi ülkeden getirebiliriz? Elbette hiçbir yerden getiremeyiz. Bu ülke ve toplumumuz için sadece bu ülkenin insanları, bu ülkenin sosyologları, bu ülkenin aydınları ve düşünürleri ancak içerik üretirlerse sahici ve yararlı olabilir. Yani ithal araba almak mümkündür ama ithal bir sosyolog getirmek hem mümkün değildir hem de doğru değildir. Tabi burada pozitif etki yapacak nitel bir alandan bahsediyoruz. Fakat yıllardır soğuk ve tek parça olan Batı, hem “bizler için” üretti hem de “bizler için” düşündü. Üretim kısmını önemsemekle beraber bu meseleyi başka bir yazının konusu olarak daha sonra ele alalım. Şu an “bizler için” düşünen Batı’nın ne kadar bunu bizler için yaptığı üzerinde biraz durarak günümüzü anlamaya çalışalım. Orta çağ sonrası kendi bunalımından kendi özüne dönerek çıkmaya çalışan ve bunu bir ölçüde başaran Batı’nın kendi antik Yunan köklerinden uzaklaşarak tekrar düşünsel bir bunalım içerisine düştüğünü ve bu bunalımdan da çıkmak için bir çok düşünce ve sanat akımı ürettiklerini hemen hemen her objektif aydın ifade etmektedir. Sürekli bir arayış içerisinde olan ve bir türlü kendi bunalımından çıkamayan Batı’nın, Doğu ile karşılaşması kendileri için hem bir şansı hem de büyük bir şaşkınlık ve beraberinde hayranlığı getirmiştir.Tabi üzerindeki bu şaşkınlık ve hayranlığı kısa sürede atan Batı, hemen kendi gerçeğini hatırlamış ve Doğu’yu kötü gösterecek her türlü veriyi eğip bükerek sözde çağ dışında kaldıkları iddia ettikleri kötü bir Doğu resmi çizmişlerdir. Tabi hemen beraberinde tüm maddi ve manevi zenginliklerin de sömürüsü gelmiştir ardından. Bu ifade ettiğimiz hakikatler oksidentalist bir söylemin ürünü değildir asla. Çünkü bizler kıta kıta dolaşıp insanlara hizmet eden Batı doktorlarını da gördük, bir buldozerin önünde zulme karşı koyarken canlarını feda eden Rachel Corrie (mekanı cennet olsun) gibi kahramanları da gördük. Onun için şu an bizlerin yapmaya çalıştığı şey bugün bizler için kabul etme ve reddetme teklif ve ısrarında bulunan Batı’nın ne kadar bizler için yani toplumumuzun yararı için bu teklifleri yaptıklarını anlamaya ve hatırlamaya çalışmaktır.Sözde Ermeni tasarısını ilk önce onaylayanların, ülkemiz için yıkıcı faaliyeleri bulunan casus ve teröristleri bizlere iade etmeyip onlara vatandaşlık hakkı verenlerin ve hatta onlarla Türkiye siyasi gündemiyle alakalı olumsuz seçim çalışması yapanların, Türkiye gelişirse bizler biteriz itirafında bulunanların, bizlere Batı’nın yükü diyenlerin bizler için bir kabul etme ve reddetme teklifinde bulunma cüretine girmeleri tek kelime ile ve en kibarından kendilerinin yükseklik komplekslerinden kaynaklanmaktadır. Bu yükseklik kompleksi karşısında bizlere yaklaşık 250 yıldır hissettirmeye çalıştıkları aşağılık komleksini hala yaşatmak isteyen kendilerini bizlerden haşa daha zeki ve üstün gören bu blok ve ayakları içerde zihinleri dışarıda olan ortakları, artık şunu bilmelidirler ki bizler sizler bu toplum için hiçbir yarar sağlayacak teklifte bulunmazsınız. Haç’ın Hilal ile Batı’nın Doğu ile kavgalı olduğunu söyleyen Meriç şüphesiz bizim için bizim adımıza düşündüğü için çırpınırcasına bu topraklara sevdalıydı. Onun sesine kulak versek mesala. Ya da Topçu hocamızın sesine. Bizler eğer duyarsak, sesine kulak verecek nice uslarımızın olduğunu görürüz bu topraklar üzerinde. Evet tekrar düşünelim bir, birlikte yaşam kültürü hususunda deneyimi yüzlerce yılla ifade edilecek olan bizlere, soğuk ve emperyalist Batı mı iyi niyet tavsiyelerinde bulunacak şimdi? Heyhat. Buna vereceğimiz cevap asla olur şüphesiz. Eski Türkiye ile muhatap olmadıklarını bilmeleri Batı’yı her geçen gün daha da rahatsız ediyor ve bu rahatsızlıkla sağlıklı da düşünemiyorlar şu son süreçte. Dolayısıyla kendilerini ifşa edecek siyasi kampanyalar ve karanlık işbirliklerine giriyorlar. Daha önce Edward Sait’in ifşa ettiği Batı’yı şimdi bizzat kendisi ifşa ediyor. Yani Batı bunalımı kendini ifşa eden mekanizmaya dönüşmüş durumda. “Hayır” biz sizin iyiliğinizi düşünüyoruz diyen gülünç Avrupa ve aktörlerine bizler de “Evet” biz biliyoruz ki sizler bizden berisiniz diyerek, Diyojen’in o meşhur sözünü hatırlatıyoruz onlara: Gölge etme fazla ihsan istemez…

 



Tarih: 31.03.2017 18:37