Bugun...
Bir Hürriyet Hikâyesi


Cüneyt ALPHAN GÜNEŞ DOĞARKEN
 
 
facebook-paylas
Tarih: 30-12-2020 21:44

Menderes yeni bir Pirus zaferi daha kazanmıştı. Ama tarihler, Kral Pirus’un, “Böyle bir zaferi daha kazanırsam yok olacağım” dediğini yazıyordu. /Ertuğrul Günay

Türkiye Cumhuriyeti’nin adeta siyasi tarihinin fotoğrafını çeken Türk siyasetinin renkli simalarından Kültür eski Bakanı Ertuğrul Günay’ın yazdığı; “Bir Hürriyet Hikâyesi” adlı kitabı, başta bütün siyaset, medya ve akademi dünyasının okuması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum.

Siyasi tarihte, yaşananlara tarafsız, adil, objektif ve son derece entelektüel bir gözle bakan Günay’ın kaleminin de akıcı ve güçlü olduğunu söyleyebilirim.

Size kitabın ana özetini çıkarmaya çalıştım ve yorum yapmadan aktarmak istedim.

Ertuğrul Günay kitabında; DP’yi anlatırken; muhalefetteyken eleştirdikleri kural ve kurumları, devr-i iktidarlarında aynen sürdürmekte sakınca görmediklerini, Tek Parti döneminin adaletsiz seçim yasasının yol açtığı haksız Meclis çoğunluklarıyla yeni bir “Tek Parti” yönetimi kurmaya çalışıldığını belirtken, “Doğulu toplumlarda siyaset bir kurtlar sofrasıdır” tespitini de yapıyor.

1923’te Cumhuriyet’in ilanından, 1945’te İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesine kadar Türkiye “Tek Parti Rejimi” ile yönetildiğini, 1925 yılının Şubat ayında başlayan Şeyh Sait İsyanına karşı Fethi Bey’in tutumunu yeterli görmeyen ve daha etkili tedbirleri isteyen CHF gurubu, hükümete güvenoyu vermediğini, İsmet Paşa’nın yeniden başbakan olurken, ilk iş olarak Takrir-i Sükun-Kanunu çıkardığını ifade ediyor.

İkinci Dünya Savaşı yılları İsmet Paşa’nın, CHF tüzüğüne konulan “Milli Şef” ve “Değişmez Genel Başkan” unvanlarıyla ülkeyi koyu bir baskı rejimi altında tuttuğunu ve her türlü siyasal girişim eylemin ağır yaptırımlara uğradığı yıllar olduğunu ifade ediyor. Nazım Hikmet, Kemal Tahir gibi yazarlarımızın 1950’ye kadar hapis yattığını ve Sabahattin Ali’nin de bir ajan tarafından öldürüldüğünü hatırlatıyor.

Günay; İsmet İnönü’nün 30 yıl aralıksız genel başkanlığının sürdüğünü, Türkiye 1946 yılında DP ile çok partili hayata adım attığını, çok partili sisteme geçiş ne ölçüde doğru ve anlamlıysa, yeni döneme uygun anayasa ve seçim yasağı değişikliği yapılmaması da o kadar yanlış olduğunu vurguluyor.

Ertuğrul Günay; “Bu öngörüsüzlük, 27 Mayıs’la sonuçlanan talihsiz sürecin en büyük nedenlerinden biri oldu” diyor.

14 Mayıs 1950’de Demokrat Parti’nin iktidara gelişi, taraftarlarınca “Beyaz Devrim” olarak adlandırıldığını, İsmet Paşa dönemi boyunca hapiste olan Nazım Hikmet, Kemal Tahir ve Hikmet Kıvılcım’ın tahliye edildiğini, Türkçe ezan okunma kuralının da kaldırıldığını belirtiyor.

Adnan Menderes’in kişiliğiyle ilgili, Günay:

Sorunlu geçen çocukluk ve gençlik yıllarından kalan duygusal bir ruh yapısına sahip olduğunu, hırs ve iddialarını çok-partili sistemin kurumlaşması ve eskinin tasfiyesi yerine, zaman zaman eskinin kötü bir tekrarı olmaya yöneldiğini, bu anlamda çok partili sistem, kısa sürede “çoğulcu” değil, “çoğunlukçu” bir anlayışa dönüştüğünün de tespitini yapıyor.

Menderes döneminde 80 yaşındaki Hüseyin Cahit Yalçın, 1 Aralık 1954 günü tutuklanarak cezaevine atıldığını ifade eden Ertuğrul Günay, Yazar Semiha Ayverdi’nin Menderes’in kişiliğiyle ilgili şu analizi de kitabına aktarıyor.

Ayverdi; “Milletçe makbul, temiz, dürüst, imanlı, heyecanlı ve çok iyi niyetli olmasına rağmen, ne ilmi, ne siyasi kifayete sahipti, ne de devlet mantığını tanımaktaydı.”

Günay’dan ilk defa şu bilgiyi de öğreniyorum. Özel Harp Dairesi eski başkanlarından bir emekli general, gazeteci Fatih Gülapoğlu’na verdiği demeçte; “6-7 Eylül Olayları, Özel Harp Dairesi’nin muhteşem bir işi olarak” niteler.

Günay; Hürriyet Partisi’nin 20 Aralık günü resmen kurulduğunu belirtirken, parti programını da kitabına koyuyor. Programın maddelerinden biri de; “Cumhurbaşkanlığının partiler üstü konuma taşınması, bir kişinin ancak iki kez seçilebilmesi.” Hürriyet Partisi’nin üzerinde çok durduğu ve Meclis’ten geçirmek istediği “İspat hakkı” önerisi DP sözcüleri tarafından “nifak, bozgunculuk”, hatta “komünistlikle” suçlandığını da aktarıyor.

Kitabı okurken hep Demokrat Parti ile Ak Parti’yi kıyasladım ve aralarında fazlasıyla benzerlikler olduğunu gördüm.

DP liderlerinin artık basını susturmak peşinde olduklarını ifade eden Günay, DP’liler Hürriyet Partisi’nin, İsmet Paşa’nın çocuğu olarak nitelemeleri üzerine İsmet Paşa’nın, esprili yanıtını da aktarıyor. İsmet Paşa; “Hürriyet Partisi çocuğum değil, ancak torunum olabilir. Çocuğum DP’dir” diyor.

CHP’nin mescitleri kapattı eleştirilerine yönelik, Günay; “Askeri gerekliliklerle bir süre zorunlu olarak işgal edilen, depo olarak kullanılan bazı kamu yapıları, bu arada belki birkaç mescit, yıllar süren istismar konusu yapıldı” diyor.

Günay; Türkiye’nin çok-partili siyasette başlayan bu ilk uzun soluklu denemesi 1960’ta bir askeri darbeyle kesintiyle sonuçlandığını, bu sonuca giden yolda 1957 seçimi özel bir önem taşıdığının altını çiziyor. 1957 seçiminde DP oylarının muhalefet karşısında gerilemesi, DP’nin kendisini frenlemesine, siyasi ortamı normalleştirecek sakin adımlar atmasına yol açmadığını, tam tersine gerginliği arttıran, muhalefet üzerinde yıldırma çabalarını yoğunlaştıran çizgi daha da kalın bir hale dönüştüğünün tespitini de yapıyor.

İsmet Paşa’nın, 1 Mayıs 1959’da Uşak’ta protestocu bir kalabalığın içinden atılan taşla yaralandığını, İzmir’den İstanbul’a dönerken bu kez Topkapı’da benzer saldırılarla karşılaştığını ilk defa bu kitapta okudum. Günay; 27 Mayıs sabaha karşı, Ankara Radyo’sunda Kurmay Albay Alparslan Türkeş’in sesi duyulduğunu, 1950’nin 14 Mayıs’ında seçimle iktidara gelen bir siyasal parti, 1960’ın 27 Mayıs’ında darbeyle iktidardan uzaklaştırıldığını da tarihe not ediyor.

Menderes’in, “şahıs hâkimiyeti” kurma yolunu seçtiğini belirten Günay, darbeden sonra yazar Ahmet Hamdi Tampınar “kurtulduk” derken, Aziz Nesin, “Sağol generalim, albayım, yiğit komutanlarım.” Söz konusu yazarların darbeyi alkışladıklarını da hatırlatıyor.

Günay’ın; CHP’nin elinden ilk kez iktidar almayı başaran Demokrat Parti’nin serüveni de mahkemede ve idam sehpasında sona erdiğini ve CHP, darbenin doğrudan içinde değilse bile, görünür biçimde yanındaydı, tespiti de bana çok ilginç geldi



Bu yazı 1771 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



YORUM YAZ

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
SON YORUMLANANLAR HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
FOTO GALERİ
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR

Haber sitemizi beğendiniz mi?


YUKARI