Bugun...
Dindarlar Neden Zalim Olurlar?


Cüneyt ALPHAN GÜNEŞ DOĞARKEN
 
 
facebook-paylas
Tarih: 24-07-2020 00:09

Kaç gündür adeta zihnimi işgal eden “dindarlar neden zalim olur?” sorusu parkta yürürken, arkadaşlarımla sohbet ederken, gece yatarken ve okurken hep önümde bir kaya gibi duruyor ve kayaya çarptıkça irkiliyorum.

Şüphesiz ki çok dindar biri değilim ama sonuna kadar da Allah’a ve Peygamberine inanan biriyim, İslam hukuku ve fıkhıyla birlikte dünya insanlık tarihini de okumuş biriyim. Tüm semavi dinler, zulmü ve adaletsizliği reddeder ancak bu zulüm ve adaletsizlik de hiç eksik olmaz.

O halde sorun ne? İnsanlar zulmü nasıl öğreniyor? Bu zulüm kültürü kuşaktan kuşağa nasıl geçiyor? En çok zulme karşı olduğunu söyleyen egemenler neden daha çok zalim oluyor? Gibi soruları kendime sorup durdum.

Bir çocuğun zavallı bir kediye, köpeğe, kendinden güçsüz arkadaşına zulüm etmesi bir eğitim sorunu mu? Ya da çocukluktan izlediği filmler, okuduğu romanlar, aileden ve çevreden aldığı bir kültürden dolayı mı zulüm etmeyi öğrenir?

Oysaki zulüm doğrudan vicdanla ilgili bir terimdir. “Vicdanlı” insan zalim olamaz. Empati ve sempati yeteneği vardır. Adildir, haksızlık yapamaz.

O halde “bir hayatı yıkarsan, bir kâinatı yıkmış gibi olacaksın, bir insanı kurtarırsan, bir kâinatı kurtarmış gibi olacaksın” diyen dinimize (İslama) inananlar, dindarlar/dindar geçinenler neden çok zalim olurlar?

Sorun din de mi, dinin öğretilerinde mi yoksa dindarlarda, ya da kendine dindarım diyenlerden mi?

“Eğer bir gönül incittiysen, bu kıldığın namaz, namaz değildir” diyen İslam âlimlerine rağmen namaz kılanlar neden hırsızlık, zulüm ve adaletsizlik yaparlar, sorusu canımızı sıkan sorulardan biridir.

Özellikle Orta Doğu’da dindar olduğunu iddia eden iktidarlar neden zalim olurlar?

Cemil Sena şöyle der; "Gençler! Bazı mağlubiyetler vardır ki, asildir! Bazı galibiyetlerin de sefil olduğu gibi. Kudretli insan, kudretli cemiyet, alçak zaferleri devirmek iradesini gösterendir. Evet Sevgili gençler, zalim iktidarların geçici zaferleri sizin gözlerinizi kamaştırmasın."

İlk ayetiyle okumayı emreden Kur’an’a, “bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” diyen Halifeye, fikir, düşünce ve vicdan özgürlüğüne önem veren Peygamberler şahı koca Resulüllah’a rağmen dindar iktidarlar neden ilimden, bilimden ve düşünce hürriyetinden korkarlar?

Kendi egemenlik ve kirli ağlarını sürdürmek için mi, yoksa sahip oldukları genetik kültürün bir gereği olarak mı “düşünceye düşmandırlar?” sorusunu da sormak gerekir.

Thomas Jefferson; "Basılı herhangi bir eser hakkında ceza kovuşturması açılabileceğini düşünmek bile tüylerimi diken diken etmeye yetiyor” derken dindar devletlerde neden binlerce aydın, gazeteci, yazar ve fikir adamı cezaevlerinde volta atar, sürgünde sefalet çeker, kendi ülkelerinde açlıkla imtihan edilirler?

"Kadı ola davacı ve muhzir dahi şahit, ol mahkemenin hükmüne derler mi adalet" diyen Ziya Paşa neden adaletsizlikten şikâyet eder?

Çin atasözünün; "Bir yıl sonrasını düşünüyorsan, tohum ek. On yıl sonrasını düşünüyorsan, ağaç dik. Yüz yıl sonrasını düşünüyorsan, toplumu eğit." Sözünden yola çıkarak sorun dinin öğretilerinde değil de, sorun toplumun eğitilmesinden mi aramalıyız zulmü ve adaletsizliği?

Dindarlar neden en çok kadın haklarına karşıdırlar, kadın cinayetlerine, tecavüzlere, cinsel istismara neden sesleri silik çıkıyor da, gür çıkmıyor? Neden kadına düşmandırlar?

Atatürk, "Adalet, mülkün temelidir" der. Ancak bağımlı adalet, ancak ve ancak zulmün temeli olur. Zalimin karşıtı mazlum değil, mazlum zalimin kurbanıdır. Neden kadınlar her defasında zalim erkek egemenliğinin kurbanı olurlar? Neden dindar iktidarlar kadınların adalet çığlıklarını duymazlıktan gelirler?

Bir o kadar da dindarlar neden en çok kadına ve paraya düşkündürler? Aldıkları rüşvetin, yaptıkları yolsuzluğun günahını çıkarmak için neden Umreye günah çıkarmaya giderler? Umre, onların masumlara çektirdikleri günahların temizleyicisi bir süpürge midir?

Neden çareyi Kur’an da değil de, Umre de ararlar?

Nazi döneminde bir hukuk hocası, "Mahkemeler vicdanı, inançları yargılamaz. Eylemleri, kanıtları, o günkü yasalara göre yargılar" der. Zulümlerin en korkuncu çoğunluk tarafından desteklenmesidir. Zulmün doruk noktası da insanın canını almaktır.

Neden bugün milyonlarca insan dindar iktidarların adaletsizliğinden ve hukuksuzluğundan şikâyet eder?

Dindar iktidarlar; tarih, sadece zalimleri değil, zulmün karşısında susanları da bağışlamadığını bilmezler mi?

Körü körüne milliyetçiliği halka dayatan dindar iktidarlar; 10 Mayıs 1933'te Yahudi yazarlar tarafından yazılmış 25 bin kitap bir araya toplandığını, Berlin Üniversitesi'nin önündeki alanda, kır bin kişinin gözü önünde törenle yakıldığını, gençlere; "Alman düşmanı kitapları yakan bu ateş, kalplerimizde de vatan sevgisini tutuştursun" denildiğini bilip tarihten ders almazlar mı?

Aslında belki de tüm sorularımın cevapları Said Nursi’nin şu ifadelerinde yer almaktadır. “Müslümanlar, diğer din mensupları gibi değil, Müslüman bozulursa veya islamiyeti terk ederse, diğer dindeki insanların bozulması gibi olmaz, daha kötü olur. Diğer dindeki insanlar, kendine, dinine benzer olacağı için büyük bir bozukluk olmaz. Ama Müslüman bozulduğu vakit bir şarterin kapanması gibi tüm ışıklar kapanır.

Müslüman tereyağına benzer, yağ bozulursa artık yenmez. Ve insanı zehirler. Ama diğer dindeki insanların sütü bozulursa, yine o sütten peynir, çökelek olur” der.

Devamında; “Müslüman zalimleşirse Allah’ın adil isminden kendisi koparmış olur. Hatta Allah’ın adil ismini ve adaletini reddeden, yok sayan mahiyetinde olur. Zahiren Müslüman gibi görünse de iç dünyası ve inancı itibariyle münafık olur” der.

Sanırım dindarlık iddiasında olan idarecilerin çoğunun tereyağı bozulmuştur.



Bu yazı 1687 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



YORUM YAZ

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
SON YORUMLANANLAR HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
FOTO GALERİ
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR

Haber sitemizi beğendiniz mi?


YUKARI