Diyarbakır Valisi’ne Açık Mektup

Sayın Valim;

Zati- alinizin sosyal medyada çıkan açıklamanızı ilk okuduğumda ben de birçok basın mensubu gibi tepki göstermiş ve eleştirmiştim. Ancak gece bu açıklamanıza kafa yorup vicdanımla baş başa kalınca açıklamanızla ilgili şu kanaatlere vardım.

Açıklamanızı içtenlikle ve iyi niyetle yaptığınızı ancak sahip olduğunuz bilginin yetersiz olduğunu, sizi eleştirdiğim içim de vicdanen size bir cevap vermem gerektiğini de düşündüm.

Birincisi zat-i aliniz Diyarbakır’ı tanımıyorlar. Diyarbakır halkının geçmişte yaşadığı hayat hikâyesini, siyaset dünyasının halkın ekmeğini nasıl soyup soğana çevirdiğini, merkezi idareden istihdam ve yatırımlar için gelen ödeneklerin nasıl birilerine peşkeş çekildiğini, halkın lokmasına nasıl göz koyulduğunu bilmiyorsunuz Sn. Valim.

Bürokrasinin siyasetçilerle kurduğu kirli ve haram ilişkinin üstünü vatan, millet, Sakarya edebiyatıyla örterek eğitim düzeyi düşük, gariban, saf ve masum halkın nasıl kandırıldığını, halkın evlatlarının dağlarda kurda- kuşa nasıl yem edildiğini, her haneden göklere doğru yükselen acı ve feryadın sesini siz hiç duymadınız, ama ben duydum Sn. Valim.

Çünkü ben de Diyarbakırlıyım, Diyarbakır halkının yaşadığı dramlarını iliklerime kadar yaşadım, gördüm, tanıklık ettim ve yazdım.

Şimdiye kadar Diyarbakır’da Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, SSK, Tarım Bakanlığı, Belediyeler ve geçmişte Köy Hizmetleri ve Tekel Bakanlığı’na alınan taşeron, geçici/ sözleşmeli ve memur personelin yüzde 99’ü torpille alınmıştır. Geri kalan yüzde birlik belki kazara Allah’ın hikmetinden dolayı rızkına kavuşanlar olmuştur.

Alınan bütün personeller, siyasetçiler, bürokratlar ve merkezi idare arasında paylaşılmıştır. Liyakat, eşitlik, masumiyet karinesi, sosyal adalet ve hukuk devleti ilkesi tamamıyla rafta ve sözde kalmıştır.

Sn. Valim; devletin bütün istihbarat teşkilatları sizin elinizdedir. MİT, Emniyet ve Askeri İstihbarattan bu dediklerimi rahatlıkla teyit edebilirsiniz. Hatta 2004’de MGK’nın gündemine de gelmiştir. MKG raporlarında Tekel Sınavında kişi başına yirmi-otuz bin mark alındığı belirtilmiştir ve bu rüşveti alan siyasetçilerin isimleri de verilmiştir.

Geçen aylarda AK Parti Diyarbakır eski Milletvekili Abdurrahman Kurt, Diyarbakır’daki kurumlara, özellikle Belediyelere alınan personelle ilgili insanlardan seksen bin TL’ye kadar rüşvet alındığını, rüşvet vermeyenlerin işe giremediğini sosyal medya hesabında belirtmiş ve bu kamuoyunun gündemine gelmiştir.

Sn. Valim; açıklamanızda; “Camiden arabama rahat gidemiyorum, gelip iş istiyorlar, 'Her işi yaparım' diyorlar. Her işi yapan hiçbir işi yapamaz. O zaman mesele işsizlik değil; mesele mesleksizlik, iş beğenmemezliktir” diyorsunuz.

Evet Sn. Valim, mesele işsizliktir, mesele kimsesizliktir, mesele güçlü bir dayının olmamasıdır. Mesele verilecek rüşvetin olmamasıdır. Mesele, mesleksizlik değildir.

Diyarbakır’da dört üniversite bitirmiş, en az üç dili bilen, ama yıllardır bir lokma ekmek peşinde koşan yüzbinlerin olduğundan emin olunuz.

Yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklarla mücadele edeceğini ve bu üç sihirli sözcükle yola çıktıklarının söyleyen Ak Parti Hükümeti, rotayı tersine çevirince işte bugünkü tablo meydana gelmiştir.

Kurumlara alınan personelin nasıl alındığıyla ilgili izninizle size bir fıkrayla arz edeyim.

Efendim; Tavuk Kümesine, müdür alımı için ilan verilmiştir. Tilki de bir CV ile başvurmuştur. Tilkinin CV's’ni pek beğenmişler. Sormuşlar Tilkiye “ne kadar maaş istiyorsun?” diye. Tilki basmış kahkahayı, “gülmekten konuşamayacağım, ne verirseniz verin, razıyım” demiş.

Özelde Diyarbakır’da, genelde ülkemizin tamamında şu an personel alım yöntemi bu şekilde yapılmaktadır. Yine geçen yıllarda Ankara Siyasalı birincilikle bitirmiş ve girdiği sınavda da birinci olan adaya, mülakatta, “Bir koyunda kaç kıl var?” diye sormuşlar. Aday; “Bir milyon 999 bin” demiş. “Nereden biliyorsun?” diye sorulunca, “Bana inanmıyorsanız, buyurun, sayınız” demiştir.

Anekdotu Düzce eski Valisi rahmetli değerli dostum, büyüğüm Halil Nimetoğlu’ndan duymuştum. Onu da rahmetle anıyorum.

Sn. Valim; devlet tarafından Diyarbakır’a aktarılan kaynakların siyasetçiler tarafından nasıl talan edildiğiyle ilgili yine size somut bir örnek vereyim. Bu örneği de yine sizin mevkidaşınız olan bir Sayın Valimizden duymuştum.

Yolun yapımı ve asfaltlanması için Hükümetten istikak yani ödenek gönderiliyor. Dönemin Diyarbakır Valisi de, “Gidin bakın bakalım, yol bitmiş mi, ona göre ilgili müteahhitte ödeneği aktaralım” der. İlgili Vali Yardımcısı arabasına atlar, yolun yapıldığı iddia edildiği yere gider. Bakar ki, tövbe haram, ortada ne yol var, ne de asfalt. Sadece upuzun bir patika yolu var, hepsi o kadar. Ama yapılmış gibi gösterilen yolun parası da gelmiştir.

Vali yardımcısı Vali Bey’e gelir ve durumu arz eder. Haliyle Vali Bey sinirlenir, “Çağırın bakıyım şu müdürü” der. Müdür Bey gelir. Vali Bey, müdürden hesap sorunca, valilik makamında, korkudan müdür oracıkta bayılmaz mı, hayda al başına belayı. Vali Bey talimat verir, “Acilen ambulans çağırın, bide başımıza bela olmasın pis herif” der.

Efendim uzatmayayım, Müdür Bey ayılıp kendine geldikten sonra Valilik Makamına gelir, güçlü bir siyasetçinin emir ve talimatları doğrultusunda bu dosyanın hazırlandığını vs. tek tek açıklar Vali Bey’e.

İşte Sn. Valim; Diyarbakır böyle bir yer. Siyasetin dizaynedildiği, her türlü entrikanın, dolabın döndüğü, gariban halkın rızkının çakallara, evlatlarının da kurda-kuşa yem edildiği bir yer.

Zat-i aliniz Diyarbakır’a geleli beş ay oldu, çalışmalarınızı twitter’da takip ediyor, paylaşıyor ve takdir de ediyorum. Lâkin Diyarbakır’ı bir bütün olarak tanıyıp hizmet edebilmeniz içi sanırım aylar gerekecektir.

Saygılarımla…