Bugun...
“Evren Kaosa Dönüştü; Ben ortasında kaldım…” Prof. Dr. Esin Şenol


Cüneyt ALPHAN GÜNEŞ DOĞARKEN
 
 
facebook-paylas
Tarih: 07-03-2023 12:40

Esin Hocanın da dediği gibi yüzyılın en büyük pandemisi olan, koronayla mücadelede savaş meydanında bir nefer gibi kahramanca savaşan Enfeksiyon Hekimi Prof. Dr. Esin Şenol Hoca, pandemiyi yaşayan ve tanıklık eden biri olarak o dönemi “Bir Enfeksiyon Hekiminin Salgın Günlüğü” adlı kitap ile kaleme almıştır.

Dünya tarihinde olduğu gibi Osmanlı ve Cumhuriyet tarihinde de bilimden yana olanlar ile bilime karşı olanların savaşı çok kanlı ve sancılı olmuştur. Bilimi reddeden topluluklar, Orta Doğu ülkeleri gibi bataklığa saplarken bilimi rehber eden Avrupa gibi ülkeler de kendi halklarına insanca yaşam adına demokrasi ve özgürlük çıtasını daima yükseltmişlerdir.

Atina ve Roma da büyük dehalar yerlerini aşağılık kurnazlara bırakmışlardı. Büyük dehaların yok olması antik demokrasilerin çöküşüne neden olmuştur. Engizisyonlar İspanyol dehalarını yok etti. İspanyol Yahudiler sürüldü. Bugünün Türkiye'sinde eğitim ve liyakattaki çöküş de maalesef bizi uygarlığın gerisinde bıraktı.

Başta orman yangınlarında, pandemide ve bugün bedelini çok ağır ödediğimiz depremde de görüldüğü gibi bilimi reddedip liyakatı çökerttiğimiz için felaket üstüne felaket yaşıyoruz.

Bilimin haysiyetine ve namusuna sahip çıkan, tüm ölümcül tehditlere, baskılara ve engellemelere rağmen inandığından vazgeçmeyen Esin Hoca, kitabında pandemi sürecini anlatırken; yıkıcı ve yalnız ölümler, kedere evrilemeyen unutuşlar, aşksız dokunuşlar, dokunuşsuz aşklarla yaşamın boşaldığını, bu seyirde (pandemide) hem yolcu hem de kaptan olanlardan olduğunu ifade ediyor.

Cesareti, azmi ve inatçılığından ötürü “Erkek Fato” dediğim, saygı duyup sevdiğim Esin Hoca, pandemilerin, insanı yeni bir dünya düzeni kurmaya ve geçmişinden kopmaya zorlayan kapılar olduğunu, hem hastalar hem de hastalanmamaya çalışanlar için iki şey yaşamsal olduğunu ve bu iki şeyin de “Bilgi ve gerçek” olduğunun altını çizmektedir.

Esin Hoca, yaşadığı zorluklar için; “güçlü ve dirençli olmak zorundaydık. Gerçek ve ‘gerçeğe sadakat’ yaşamsaldı. Korkunun gözlerine bakarsanız, gözlerinizdeki korku silinir. Ben de korkuyordum, korktuğum şey ölmek değil, çırpınarak ve her saniyesinde ölümü hissederek ölmek ya da yakınlarımı bu durumda izlemek zorunda kalıp bir şey yapamamaktır. Sağ kalmak ile ölüm arasında bir dehlizde yapayalnızdık.

Kıyıyı göremediğim ama ne olduğunu anladığım ve kavradığım bir fırtınanın başındaydık” diyor.

Pandemi sırasında ruh haletini de yansıtan ve “Ben kimim?” diye soru soran Hoca; “akademik özgeçmişim ana hatları ile yapmış olduğum çalışmalar hakkında bir fikir verse de, kim olduğum hakkında en ufak bir ipucu içermemektedir.”

12 Eylül 1980 de Tıp Fakültesine başlayan Hoca “hüzün ve zulüm zamanlarıydı” diyor.

“Enfeksiyon, hızla cevaplar bulup hızla sonuçlara gitmeyi gerektiren dinamik bir disiplindi. Mikroplar ise insanın yaşama dair kavrayışını genişletiyordu” tespitini yapan Esin Hoca; Joes Saramago’nun “yalnızca kitap sayfalarının geri dönüşü vardır, yaşamınkilerin yok.” sözünü de aktarıyor.

Esin Hoca; dünya tarihindeki 17’inci, bu yüzlyıldaki 1’inci pandemi, dünya tarihinin de en yaygın ve en uzun süreli pandemisi olduğunu, milyonlarca kişinin öldüğünü, milyarlarca kişinin uzun süreli karantinalarda kaldığını ve milyonlarca çocuğun ailesiz kaldığını belirttikten sonra şu tespitleri yapıyor:

“Öngörülmeyen salgın değil, bilimin bu kadar hazırlıksız yakalanmasıydı. Başka bir gezegende yaşam kurmaya kalkışsak yanımızda 40 bin tür götürmemiz gerekiyor. Virüsleri taşıyan yaklaşık 50 bin aracı hayvan olduğu biliniyor ve tür başına yirmi virüs olduğu hesaplanıyor. Buna göre 1 milyon virüs olduğu hesaplanıyor. 1 milyon virüs potansiyel olarak bize sıçrayabilir. Sanki sonsuz yanlış yapma özgürlüğü ile lanetlenmiştik.

Ürpererek hissettiğim ise yalnızca zamanı bükmenin yetmeyeceği, coğrafyayı da bükmek gerektiği duygusuydu. Her hamlesi son hamle kadar ihtişamlı ama oyunu da bir türlü sonlandırmayan usta bir satranç oyuncusu olan virüsün en şaşırtıcı hamlesi ise üçüncü yıla denk geldi. Hiç olmamış bir karanlığın aydınlığında/ hiç bilmediğim bir aydınlığın karanlığında.

Bir pandemi var ise, yerküre bir fırtınaya tutulmuşsa, asılsız umutların ne kadar ölümcül olduğunu öğreniyorduk. Yaşadığımız biyolojik küre ile ilişkilerimiz öyle hastalıklı ki, demek ki doğanın bir sabrı ve merhameti var.” Diyor.

Gerek iktidarın, gerek iktidara yakın çevrelerin ve gerekse iktidarın beslediği trollerin bilim insanlarına yönelik saldırı, tehdit, yıldırma, küfür, hakaret ve mobing ile ilgili Esin Hoca feryadını Edison’un şu cümlesiyle dile getiriyor.

Edison; “başarılı olmak için düşman edinin.”

Bu söz aynı zamanda St. Agustine’nin şu sözünü de aklıma getirdi.

“Senin hiç düşmanın olmadı mı?

Bu nasıl mümkün oldu?

Sen ya gerçeği hiç söylemedin

Ya da adaleti hiç sevmedin.”

Başta Esin Hoca ve diğer bilim insanları gerçekleri dile getirdikleri için sürekli saldırılarla muhatap oluyorlardı.

Esin Hoca: “Tek özgürleştirici olan gerçeklik, tek rahatlatıcı olan ise dürüstlüktür.”

Ed Yong’ın “Mikroorganizmaları kavrayamaz iseniz hayata bakışınız eksik kalır.” Tespitini aktardıktan sonra Hekimlerin durumunu, kendilerine gelen baskıları şöyle özetliyor Hoca:

“Biz hekimlerin ‘bir başına kalmak’ gibi bir seçeneği ise yoktu. Kendimizi, verimli şekilde yumurta alabilmek için bir kafese doluşturulmuş başı kesik tavuklara benzetiyordum. Hayat, hayat kurtarmaktan başka bir şey değildi. Akademinin onuru için çıkıp gerçeği anlatmam gerekiyordu. Ama etki alanım arttıkça aldığım saldırıların şiddeti ve saldırılardaki düzeysizlik de artıyordu.

Hiçbirimiz yalnız bir ada değiliz.

Her toplum, pandemiye kendi tarihsel geçmişi ve seçtiği politikacılar ile cevap verdi ya da veremedi. Bilimin öngördüğü görmezden gelen politikacılara, esir düştüğümüzü bir bir gözümüzün önüne geliyor.

Ağzımızın içinde, Hollanda, Birleşik Krallığı’mızda yaşayan insanların toplamından kalabalık hayvanlar var. Koronanın merceğinden sağkalımın ipuçlarına baktığımızda gördüğümüz ise 14. Yüzyıldan kalma karantina olacak. Pandeminin bile kendisinden soyutlayamadığı vahşi bir yobazlık ve ölümcül cehalet ile kuşatılmıştık. Gerçek vaka ve ölüm sayıları resmi makamlar tarafından eksik açıklanıyordu.

Bilen söylemiyor, söyleyen bilmiyordu.

Sanki bir çığı elimizle tutmaya ve üzerimize yıkılmasını önlemeye çalışıyoruz.

Doktorlar bağırıyor: “Ölüyoruz, duyan var mı?”

Bu coğrafyada, seçeneklerin mucize ile felaket arasına sıkışması gibi. Virüsler hiçbir zaman yalnızca hastalık nedeni değildir, aynı zamanda evrim için çok önemli rol oynarlar. Vardığımız yer, henüz başladığımız yerdir. 2020 yılı, bireyin sağkalım ve açlık sorunlarıyla baş başa, seçilmişlerin ve virüsün insafına kaldığı bir yıldı.

Biyolog Bryan Grenfell; “Bu bir orman yangını. Orman yangının sürmesi ve yangının büyümesi için yanmamış odunlara gerek vardır.” Ya da “orman yangını yanmamış kuru odun kalmayıncaya kadar sürer” diyebiliriz. Evden işe gitmek, hastalanmak, ölmek dışında her şey yasaktı. Yerkürenin insan sakinleri olarak, hiç eksik parça kalmayıncaya kadar tüm parçaları bulup yerleştirmeden çözemeyeceğimiz büyük bir bulmacanın karşısındayız.

Önlenebilir ölümler can yakıyor.

Her gün 14 bin, her saat 600, her dakika yaklaşık on kişi ölüyor. Zamanı ölümlere böldük, ölümleri zamana bölemiyoruz” diye devam ediyor.

 

Esin Hocanın tasvirleri, betimlemeleri, duygusal ifadeleri kadar öngörüsü de çok kuvvetli, sanki bugün yaşadığımız deprem felaketini sezmiş gibi arkadaşının kendisine söylediği “En iyisi deprem ve ekonomik, sosyal çöküntü meseleleri üzerinden gitmen” ifadesi dikkatimi çekiyor.

Aşı karşıtlığının sebep olduğu ölümler:

Esin Hoca; “aşı insanların ağır hastalanmasını önlüyordu ama aşı karşıtları tarafından kafası karıştırılmış kişiler, özellikle gebe ölümleri çok trajik yaşanıyordu.

İki gün yatak, üçüncü gün toprak…“

“Tarih yazmak kadar büyük bir işe kalkışmasak da bu tarihsel dönemece tanıklık ederken daha iyisi bir ‘salgın tutanağı’ tutmak” diyerek bir bilim insanın sorumluluğuna dikkat çekiyor.

Dana diliyle ölüm tehdidi…

Pandemi döneminde aldığı ölüm tehditleriyle ilgili de Esin Hoca başından geçenleri şöyle aktarıyor:

“29 Temmuz 2022 tarihinde ölümlülüğüme dair şu notu düştüm. ‘Benden 45 dakika önce kusurlu muhakemesiyle kurduğu kusursuz cinayet planına umduğumdan erken son vermek zorunda fanatik bir hayranımın eşkaliyle tanıştım. Hayranımın cümlesini yadırgamayın. Ölümlülüğe aldıran yanım, en büyük hayranımızın, o metaforik Azrail olduğunu söyler.

Bana denk getiremediği o cinayet planından geriye, Ankara’da ofisimin bulunduğu eski bir apartmanın basamaklarına yazılmış “V” biçimi verilmiş iki adet dana dili, otopark görevlisine bırakılmış “avcı” adlı hastadan selam” notu ise aşağıda yeni açılmış olandan kafeden tarafıma yollanmak üzere sipariş edilmiş limonata da kalmış.

Çekip paylaştığı kriminal videolarıyla, uzun namlulu silahlarla, beni sarı kıvırcık saçlı resmettiği görsellerle süslediği kusursuz cinayet planı, ihtişam hevesinin heyecanına yenilmiş belli ki…

Korkacak bir şey yok, korkmayın. Her zaman olduğu gibi bilim kazanacak, onların karanlığı yalnızca bizim aydınlığımızı, aydınlığa ne kadar muhtaç olduğumuzu gösterecek” diyor Esin Hoca.

Son derece dolu dolu bir kitaptı, Esin Hocanın kalemine ve yüreğine sağlık diyorum. Çok şey öğrendim, çok da faydalandım.

İyi ki Esin Hoca gibi bilim insanlarımız var…



Bu yazı 711 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



YORUM YAZ

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
SON YORUMLANANLAR HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
FOTO GALERİ
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR

Haber sitemizi beğendiniz mi?


YUKARI