Bugun...
İnsanlık Tarihinde Dilin En Güzel Tarihi…


Cüneyt ALPHAN GÜNEŞ DOĞARKEN
 
 
facebook-paylas
Tarih: 12-10-2022 00:06

Sonsuz ve sınırsız bir akla sahip, sonsuz ve sınırsız muhteşem bir matematikçi olan Allah’ın yarattığı bütün canlılar, kâinatın romanını tamamlayan enstrümanlar gibi dururken bu enstrümanların içinde şüphesiz ki yaradılışı itibarıyla en mükemmeli de insanoğludur.

İnsan vücudunun her bir parçası başlı başına vazgeçilmez, olmazsa olmaz yaşam parçasıyken, kuşkusuz insanlığın iletişimi, sahip olduğu kültürü nesilden nesile aktaran da “dil”dir.

Bilim insanları “dil”in yapısı, yaşadığı evrimleri ve günümüze kadar yaşadığı devrimlerle ilgili çalışmalarını “Dilin En Güzel Tarihi” adlı eserde toplamışlardır. Söz konusu eseri okuduktan sonra sizler için özetini çıkarıp paylaşmak istedim.

Kitabın yazarları:

Pascal Picq: Paleantrepolog. Colege de France’ta öğretim üyesi, tarih öncesi ve insagiller konusunda çok sayıda kitabın yazarı. Laurent Sagart: Dilbilimci. Êcole des hautes êtudes en sciences socials’de araştırma yöneticisi. Dillerin evrimi konusunda dünyaca ünlü uzmandır. Ghislaine Dehaene: Çocuk hastalıkları uzmanı. İnstitut national de la sente et de recherch mêdicale’de araştırma yöneticisi, bebek dili incelemesi uzmanı. Cêcile Lestienne: Gazetecidir.

Dilin soyumuza (insana) özgü olduğunu, başka hiçbir hayvan türü böylesine güçlü bir düşünce anlatımı ve iletişim yolunu geliştiremediğini belirten bilim insanları şu tespiti yaparlar:

“İnsan düşünen tek hayvan değildir. Ama hayvan olmadığını bir tek o düşünür.”

Amerikalı dilbilimci Steven Pinker, dilin programlanmış bir içgüdü olduğunu, dillerde genetik diye bir şeyin olmadığını, bir kültürün saf ürünü olduğunu, kimliksel ve toplumsal tanımanın en üst işareti olduğunu belirtir.

Günümüzde yaklaşık altı bin dil konuşulmaktadır. Bunların sekiz yüzü Yeni Gine Adası’ndadır.

Homo Sapiens- bilen insan. Homo Loquens- konuşan insan...

Bilim insanları; arının dansının, onun doğuya doğru bir yerde çiçek özü toplanacak çiçekler olduğunu kardeşlerine haber vermesine olanak tanıdığını ifade ederek işaret dilleri konuşma dilinin dilsel özelliklerine, yani çift eklemliliğe ve göstergenin “rastlantısallığına” uyan gerçek diller olduğunun tespitini yaparlar.

Dilbilimci Chomsky; insan dilinin beynimizdeki özgül bir modüle bağımlı olduğunu savunur.

Diğer taraftan da, “dilin kesinlikle bir tek geni değil, ama söz söylenmesinde ve kavranmasında az çok doğrudan doğruya işe karışan bir genler topluluğu vardır” derler.

“Evrimde, iç etkenler genler-önerir, dış etkenlerde çevre-düzenler. Evrim, ufak tefek onarımların şahıdır” diyen bilim insanları; kuşların kanatları; bunlar başlangıçta böcek yakalamaya, kur yapmaya ya da ataları olan dinazorlarda ısı gidermeye yaradığını söylerler.

20. Yüzyılda maymunlara İngilizce öğretilmeye çalışıldığını ancak tüm çabalara rağmen başarısız kalındığını belirten bilim insanları ateşin kullanımıyla ilgili de şu tespiti yaparlar:

“Ateşin 500. 000 bin yıl önce kullanılmış olması: Atalarımız çok daha önce ateşten yararlanmışlardır. Bunun 1,4 milyon öncesine ait izlerine rastlanmaktadır. Ama ateşin gerçek anlamda ocaklarda kullanılması ancak yarım milyon öncesine dayanır.”

Beyindeki dilin kapsadığı nöronlarla ilgili tespitleri yapan bilim insanları; beynimizin ekolojik bir felaket olduğunu, beyin, beden kütlesinin ancak yüzde 2’sini temsil ettiğini ama günde harcadığımız enerjinin yüzde 20 ila, yüzde 25’ini pompaladığını da aktarırlar.

Claude Lêvi-Strauss ve modern dilbilimciler hiçbir güncel dil ailesinin bir ötekinden daha az karmaşık olmadığını açıkça ortaya koymuşlardır.

Tarihi anlatmak hep kazananlara düşer…

Dilbilimci Chomsky’nin şu tespiti de kayda değerdir.

“Sizin anadiliniz kesinlikle sizin genlerinize bağlı değildir. Bütün insanlar, en aptalları bile konuşur, hiçbir maymunun parlağı bile konuşamaz. Dilbilimcilerin dilleri dallar ve ailelere ayırdıklarını bilmek gerekir. Bin ya da iki bin yıl içinde iki farklı yerde konuşulan aynı dil o kadar değişiklik geçirir ki konuşanlar birbirlerinin dilinden anlamaz olurlar.”

Diller de genler gibi, bir kuşaktan öbürüne aktarılır.

Tarımın icadıyla birlikte binlerce dilin ortadan kaldırıldığını, Cilalı taş devrinde gezegenimizde 5-6 milyon insanın olduğu tahmin edildiğini, Avcı-Toplayıcıların, binlerce dil konuştuklarını belirten bilim insanları; Avursturalya’nın kuzeyinde 4,5 milyonluk nüfus içinde sekiz yüze yakın dil konuşulduğunu ifade ederler.

19. yüzyıl boyunca araştırmacılar önemli buluş yapmışlardır ve dillerin düzensiz değil de düzenli biçimde evrim geçirdiğine dair kanaate varmışlardır.

İngilizce ve Fransızca Hint- Avrupa dilleri olduğu için akraba diller olduğunu ama yine de birbirlerinden oldukça uzak olduğunu, Fransızca’nın Roman dilleri grubunda yer aldığını, İngilizce’nin de Germen dilleri grubunda yer aldığını ve Hint- Avrupa dili tarihinin yaklaşık 9000 bin yıla dayandığını belirtirler.

UNESCO’nun 6000 bin dil sayısını kabul ettiğini ancak bunun 6000 ile 7000 dil arası olduğunu söylerler.

“Bir dil, kara ordusuna sahip bir lehçedir.”

Hindistan’da, Hinçte (Hindi) ve İngilizcenin yanında on sekiz anayasal dil vardır. Hint yarımadasında 400’e yakın dil konuşulur.

Geleceğe yönelik dilbilim uzmanlarına göre 3000 bin dilin yüzde 50’si yüzyılın sonuna kadar yeryüzünden silinecektir. En kötümser bu sayıyı yüzde 90’a vardırıyorlar.

Bilim insanları; dillerin ortadan kaldırılması ve kaybolmasıyla ilgili şu kaygılarını dile getirirler:

“Bir dilin ortadan kalkması her zaman bir dramdır. Çok uzun bir evrimin meyvesi olan karmaşık bir yapının yok olmasıdır. Bir kültürün, bütün bir sözlü edebiyatın kesin olarak kaybıdır. Çoğu kez yazılı olmayan diller söz konusudur. Gelenekler, şarkılar, masallar, efsaneler ve belki de insanlık için önemli olan fikirler toplamının yitimidir.

Bir dilin sözcük dağarcığı ve dilbilgisi, bir topluluğun tarihinin, öteki dillerle olan ilişki evrelerinin, akrabalık ilişkilerinin, vb. yeniden oluşturulmasına olanak verebilecek yığınla bilgi içerir. Bazı dillerin ölümü, insanlık tarihini kavramamız konusunda çok büyük bir kayıptır.”

“İkidillilik” ve “çok dillilikle” ilgili bilim insanları tarafından yapılan tespitler tam da günümüz Türkiye’sinin Kürtçeyle ilgili yaşadığı çıkmaza örnektir. Daha çok bölünme korkusu, fobisiyle Kürtçenin yasaklanması, yasaklanmaya karşı çıkan Kürtlerin baskılarla karşılaşması ve nihayet süren 100 yıllık Kürt sorunun çözümsüzlüğü de bilimden uzak olmamızın bir başka veçhesidir.

Bilim insanları; “Hükümetler ikidilliliğin tam olarak doğal olduğunu anlasalardı her şey çok kolay olurdu. Ülke çapında olası çıkar yolun tek dillilik olduğuna inanmak yanlıştır. Topluluklar bütünüyle ikidilli ya da üçdilli olabilirler. Hollandalılara bakın, yetişkinlerin çoğunluğu İngilizce konuşsalar da çok bağlı oldukları kendi dillerini bırakmamışlardır. Kendi bölgesel dillerimizden korkmamalıyız. Gelecek, çok dilliliktir” derler.

Bilim insanı Laurent Sagart ise; “çok dilliliğin insanın geleceğini olduğunu söyler.



Bu yazı 571 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



YORUM YAZ

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
SON YORUMLANANLAR HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
FOTO GALERİ
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR

Haber sitemizi beğendiniz mi?


YUKARI