Sanırım bundan iki veya üç yıl önceydi bir yayıncıyla sohbet ederken, “hocam bu kitabı size hediye ediyorum, beğeneceğinizi umarım” demiş ve ben de okunacak kitap sırasına koymuştum ancak okumak bu haftaya kısmet oldu.
Bugüne kadar Kürt meselesiyle ilgili yüzbinlerce kitap, makale, tez yazılmıştır. Bu kitabın da dolu, vicdan, adalet duygusuna sahip, bilimsel verilere dayalı, toplumsal, siyasal ve kültürel yapımıza uygun bir kitap olduğunu söylemeliyim. Elbette katılmadıklarım da var ama bu katıldıklarımın yanında çerez bile değildir.
Rizeli Prof. Dr. Şaban Şimşek’in yazdığı “Kart Kurt Kürt” adlı kitabında; bu rejime ve rejimin tarif ettiği Türk tipine uymayan eski-yeni ne varsa “ulusal tehlike”, “bölücülük”, “isyan” olarak görüldüğünü, konuşan dillerin, kaldırılan başların kesildiğini hatırlatmaktadır.
Kürtlerin ırkıyla ilgili 12 Eylül de; Askeri Okulların kitaplarına girmiş ve ders olarak okutulan kitaptan şu alıntıya yer vermektedir.
“Ülkemizde her alanda bölücülük yapılmaktadır. Ancak bunlardan en etkili olanı, Kürtçülük alanında yapılan bölücülüktür.
Acaba gerçekten Kürt diye ayrı bir ırk var mıdır?
Kürt sözü nereden gelmektedir?
Dağların yüksek kısımlarında, tepelerde yaz ve kış aylarında erimeyen karlar vardır. Bu karların üzeri, güneş açınca hafif eriyerek buzlaşır. Camsı parlak ve sert bir tabaka ile kaplanır. Üst kısmı sert, altı yumuşak kardır. Bu karın üzerinde yürüyünce, ayağın bastığı yer içeriye çöker ve Kart-Kürt diye bir ses çıkarır. İşte bu sese izafeten sıkışmış kara yatkın kara, Kürt kar ve Kürtün denmektedir.”
Sivas katliamıyla ilgili Şaban Hoca, Pir Sultan Abdal Derneği Genel Başkanı Av. Fevzi Gümüş’ün ifadelerine de yer vermektedir.
Gümüş; “kimileri dedi ki, Başbağlar katliamı Sivas’a misilleme olarak yapıldı. Kimileri de Alevilerin intikamı alındı. Biz diyoruz ki, iki yerde de Devletin karanlık güçleri işbaşındaydı. Madımak katliamı arkasında hangi karanlık güçler varsa, Başbağlar katliamı arkasında da aynı karanlık güçler vardı. Biz Madımak’ı lanetlediğimiz gibi, Başbağlar’ı da lanetliyoruz.”
Irkçılığın yıkıcı ve yakıcılığıyla ilgili de dünya tarihinden şu örneği vermektedir.
“1936 Berlin Olimpiyatlarında Alman ırkının üstünlüğünü kanıtlamayı düşünen Adolf Hitler hayal kırıklığına uğramıştı. Yirmi iki yaşındaki zenci ABD’li atlet Jesse Owens, arı ırkının temsilcisi (!) Almanları ve tüm beyazları geride bırakmış ve tam dört altın madalya birden kazanmıştı. Hitler Ownes’i tebrik etmek durumunda kalmamak için arka kapıdan çıkmış sessiz-sedasız stadı terk etmişti” diyor Şaban Şimşek.
Türkiye’deki Kürtlerin azınlık olup-olmadığıyla ilgi Şimşek; azınlık tanımı yaparak, Türkiye’nin azınlıkları dinsel azınlıklar olduğunu ve bunların Lozan Antlaşmasında açık bir şekilde belirtildiğini söyler.
Şimşek; “azınlıklar, hükümran olanın yanındaki sayıca az ve egemen olmayanalar olarak” tanımlar.
Kürtlerle Yahudilerin Kardeşliği…
Son yıllarda gerek İsrail’de, gerek Kuzey Irak Kürdistan’ın da ve gerekse Türkiye’de bazı yayınlarda Kürtlerle Yahudilerin akraba oldukları, iddialarla ilgili de Şaban Şimşek şu tespiti yapmaktadır.
“Birinci Dünya Savaşı sırasında Avrupa’da yaşanan Yahudi göçünden Van Başkale’ye bir miktar Yahudi yerleştirilmiş, burada 45 yıl kalmışlardır. Kürtlerle Yahudiler kardeş falan değiller. Birlikte yaşamamış, ortak bir kaderi paylaşmamışlardır. Osmanlı döneminde kısa bir süreliğine Kürtler tarafından misafir edilmişlerdir, o kadar” der.
Kürtlerin temsilcisi olduklarını iddia eden BDP gibi Kürt partilerin, Kürt seçmenin sadece yüz de 20’sinden oy alabildiklerini, Kürtlerin, BDP’yi ve onun kendi silahlı kuvvetleri gibi gördüğü PKK’yı ve diğer uzantılarını benimsemediğini de söyler.
Kürt sorununun çözülmesi için mutlaka anayasada değişikliği yapılması gerektiğinin altını çizen Şimşek:
Anayasanın 66. Madde de, “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür” yazıldığını, bununla, “Ben Kürt, Boşnak, Çerkez olduğuma göre bu devlete vatandaşlık bağım yok demek” gibi bir düşünceye sev ettiğini, Türk babanın veya Türk ananın çocuğu Türk’tür. Bu madde, ‘Her Türk, kamu hizmetlerine girme hakkına sahiptir’ diyor” tespiti de çok ilginç geldi.
Özellikle; “Her Türk, kamu hizmetlerine girme hakkına sahiptir” tespitinin aynısı tarihçi Bernard Lewis de “Türkiye’nin Demokrasi Serüveni” adlı kitabında belirtir ve “kendine Kürdüm diyen Kürtlerin kamuya alınmaması için zımnen bir anlaşma vardır” der.
Sanırım bu zımnen anlaşmanın içinde ben de varım, çünkü fişlenmem ve tüm davalarım bu kapsamdadır.
Şimşek ayrıca “eğer devlet yeterince güçlü olsa, yani devlet gibi devlet olsa kahir çoğunluğu kendi vatandaşı olan bu insanlar dağa çıkmazdı ve devlet de onları öldürmek durumunda kalmazdı” tespitini de yapar.
Kürt sorununun çözümünde PKK ve BDP ile müzakere edilemeyeceğini ileri süren Şimşek, argümanlarını da şöyle sıralar.
“BDP ile müzakere edilmez. Birincisi, barışı gerçekten istediklerine inanmıyorum. İkincisi, reşit değiller, yani imza yetkileri yoktur. Hareketine Marksist-Leninist bir çizgide başlayan PKK ve uzantıları bugün bazı dindar tanınan insanları vekil seçtirmesi ve bölgedeki Kürt kökenli birçok imamı yanına çekmesiyle genelde Kürt halkının yumuşak karnının Müslümanlık-dindarlık olduğunu kavramış gözüküyor.”
Anadilde eğitim-öğretimin devletçe yapılması gerektiğini, pek çok ülkeden de örnek veren, Lozan’ın 39. Maddesinin 4. Fıkrası ile Lozan’ın 39 Maddesi 5. Fıkrasını hatırlatan Şimşek son olarak:
Dil bilimci Jim Cummins’nin (Toronto Üniversitesi-Kanada) şu vurgulu tespitine yer verir.
Cummnins:
“Okuldaki eğitimde çocuğun anadilini reddetmek, çocuğu reddetmek demektir.
İster doğrudan, ister dolaylı bir şekilde olsun, çocuklara ‘dilini ve kültürünü okulun kapısında bırak öyle gir’ deniliyorsa, çocuk en temel yapılarını, kimliğini o kapıda bırakıp okula öyle girer.