Bugun...
Neden Bay Kemal?


Cüneyt ALPHAN GÜNEŞ DOĞARKEN
 
 
facebook-paylas
Tarih: 09-05-2023 20:20

Neden Bay Kemal?

Saygıdeğer Büyüklerim!

Sevgili Küçüklerim!

Adama sormuşlar; “dindar ama zalim bir Hükümdarın boyunduruğunda mı yaşamak istersin yoksa kâfir ama adil bir Hükümdarın boyunduruğunda mı yaşamak istersin?” diye.

Adam: “dindarın dini kendisine, zulmü hepimize, kâfirin küfrü kendisine adaleti hepimizedir” diye cevap vermiş.

Adalet, kalkınma, demokrasi, insan hakları ve özellikle Kürt meselesinin çözeceği vaadi ve iddiasıyla ortaya çıkan Ak Parti’ye inandım, destek verdim. Bu ülkede kan dursun, barış, kardeşlik ve onurlu eşit bir yaşam olsun, artık anneler ağlamasın diye bireysel çapımda mücadele de verdim.

Hatta Ak Parti’nin “demokratik açılım”, “milli birlik ve kardeşlik projesi” ve sonrasında başlattığı “barış süreci”inden ötürü de, Sn. Erdoğan için, ilk kitabımda (Diyarbakır’da Aşk, Savaş ve Siyaset) şunu yazdım:

“Türk siyasal tarihine damga vuran Fatih Sultan Mehmet, Atatürk ve Turgut Özal’dan sonra Sn. Erdoğan damga vurarak adını altın harflerle tarihe yazdı” dedim.

Ama olmadı…

Sn. Erdoğan ve Ak Parti iktidarı benim gibi milyonları hayal kırıklığına uğrattı, üzerine en çok tepindiği 28 Şubat darbesi sürecinde yaşananların bin beterini bize yaşattı. 28 Şubat Davasının ilk müdahil gazetecisi olarak mağduriyetlerimizi gidermediği gibi mağduriyet üzerinden mağduriyet yaşattı.

“Sn. Erdoğan; Türk siyasal tarihine Fatih Sultan Mehmet, Atatürk ve Turgut Özal’dan sonra damga vurarak adını altın harflerle tarihe yazdı” dediğim için çok pişmanım.

En başta aileme, çevreme, okuyucu kitleme karşı hayli mahcup oldum.

Sn. Erdoğan ve Ak Parti iktidarına karşı inancımı ne zaman kaybettim?

17/25 Aralık operasyonu sırasında kutulardaki paralar, kasalar, parayı sayma makineleri, babacımın paraları sıfırlamaları görünce dehşete kapıldım. Sert bir betona düşen kristal vazo gibi un-ufak oldum, bütün inancım ve beslediğim sevgi tarumar oldu. Güya Halifeliğe aday birinin harama tenezzül etmesini hayal bile edemiyordum. Kanadı kırılmış yaralı bir güvercin gibi televizyonun başında apışıp kalıyordum.

Olamaz diyordum. Gerçekten de Allah’a ve Resulüne iman etmiş biri harama ve hırsızlığa asla tenezzül etmemeli diyordum.

Bütün hayatım yoksulluk, hukuksuzluk ve adaletsizlikle mücadeleyle geçti, geçmişe dönüp baktığımda pek bir mutlu anım da yok, bu halime rağmen asla haram bir lokmaya tenezzül etmedim. Gelen bütün teklifleri reddettim. Açlığı ve ölümü göze aldım ama

haysiyetimin ve onurumun satın alınmasına asla izin vermedim. Şerefimle bir gün yaşamayı göze alırım ama yıllarca sürecek onursuz bir yaşamı asla göze alamam. Beynime kurşun sıkarım ama harama, onursuzluğa dayalı bir yaşamı kabullenemem.

Koca bir başbakan ve koca koca bakanlar onca imkâna, maaşa rağmen harama nasıl tenezzül ederler diye için için içimi yiyordum.

Bu gariban millet seni gözyaşlarıyla Afyon’a uğurladı, gözyaşlarıyla da ağırladı.

Seni Parti genel başkanı, milletvekili ve başbakan yaptı. Bu bir fani için hem Allah katında hem tarih nezdinde ve hem de toplum katında bulunmaz bir nimettir. Bu nimeti ve emaneti kutsal bir vatan gibi, bir bayrak gibi korunmalıdır diye düşünüyordum.

Gülen Cemaatiyle girilen kavgayı anlıyordum ama böylesi yolsuzluk ve hırsızlığı asla anlayamıyordum.

Sn. Erdoğan grup toplantılarında konuşurken koltuğa yapışıp kalıyor, rahmetli annemle izliyordum. Sn. Erdoğan’ın annesi Tenzile hanım vefat ettiğinde Sn. Erdoğan bir çocuk gibi ağlarken onunla birlikte biz de ağladık.

Gülen Cemaatiyle girilen kavganın sonucu, henüz aydınlanmayan, pek çok karanlık yönü bulunan 15 Temmuz darbesiyle sonuçlandı.

Ve asıl darbe 20 Temmuz da yapıldı.

Daha önce hazırlandığı belli olan listelerle (ölmüş hâkimler bile ihraç edildi), sadece Gülen Cemaati mensuplarını değil, muhalif gördükleri herkesi tasfiye ettiler. Amansız bir kıyım oldu. Bir KHK’yla yüzbinler kendilerini kapı önünde buldu. Hiçbir mahkeme kararı, adli ve idari soruşturma olmadan binlerce insanın hayatı cehenneme dönüştürüldü.

Sn. Ali Babacan’ın ifadesine göre; “Sn. Erdoğan; yaşın yanında kuru da yansın, kimseye acımayın” demesi (talimatı), arşı-âlâya yükselen zulmün de bir sonucu oldu.

Barış sürecinin bozulmasıyla Diyarbakır Sur da sekiz bin insan toprağa düştü. Cizre de 137 insan diri diri yakıldı. 16 yaşındaki Cemile’nin cesedi buzdolabına konulurken Taybet ananın cesedi bir hafta boyunca kurda-kuşa yem oldu. Nusaybin, Silvan tarumar oldu, yüzlerce insan hayatını kaybetti. Sadece Diyarbakır Sur’da 1600’e yakın asker ve polis şehit oldu.

Yüzlerce Kürt gazeteci, siyasetçi, avukat, akademisyen cezaevine atıldı. Bu süreçte yedi bin gazeteci işsiz kaldı, yüzlerce haber sitesi, radyo, televizyon gazete, dergi ve yayınevi kapatıldı.

Suriye’de yüzlerce askerimiz şehit düşerken milyonlarca Suriyeliyi kucağımızda bulduk.

Dış politikada devletin itibarı yerle-yeksan oldu.

Liyakat çökertilince devlet de çöktü.

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin düşünce dünyası yok edildi.

RTÜK denilen kuruluş Nazi Almanya’sının Gobbels’i oldu.

Demokrasi vaadiyle gelen Ak Parti iktidarı ülkenin üzerine tam bir kâbus gibi çöktü.

Yüz yıllık cumhuriyetin bütün kazanımlarını sattı, bütün devlet gelenek, teamüllerini yok etti, Moğollardan beter talan, yağma, hırsızlık, yolsuzluk, mala-mülke çökme yaşandı/yaşanıyor.

Sedat Peker’in ifşaları, Diyarbakırlı Muhammed Yakut’un ifşaları ve en son Ali Yeşildağ’ın ifşaları ülke ve dünya gündemini sarstı, akıl almaz, vurgun, talan ve hırsızlığı gün yüzüne çıkardı.

Anayasaları, yasaları ve bir hiçbir kanunu takmayan Ak Parti iktidarı dünya tarihinde çok az görülen bir rejimle ülkeyi idare etmeye çalışıyor. Kendileri gibi düşünmeyen hiçbir muhalife yaşama hakkını dahi tanımak istemiyor ve tanımıyor da...

Kendilerine Kral, bize de kul gözüyle bakıyorlar.

Türkü Kürde, Alevi’yi Sünni’ye, Sağcıyı Solcuya, kardeşi kardeşe düşman ettirdiler. Bölünmedik bir cami cemaati vardı, onu da bölmeyi başardılar.

Saygıdeğer Büyüklerim!

Sevgili Küçüklerim!

Sözü uzattığımın farkındayım, lâkin geçmiş seçimler öncesinde siyasetçiler, “bu seçim tarihi bir seçim” diyorlardı, çok da önemsemiyor, bu söylem daha çok toplumsal tabanlarını konsolide etmek için söylenen söylemlerdir diyordum.

Ama şimdi, gerçekten Cumhuriyet tarihinin en kırılgan ve en hassas kavşağındayız. Ya kaderimize el koyup kendi hikâyemizi kendimiz yazacağız, ya da kaderimizi ucu-bucağı belli olmayan meçhul bir karanlığa bırakarak sadece kendimizin değil, bizden sonraki nesillerin de hayatlarını kurda-kuşa yem edeceğiz.

Artık “tercih” ve “gelecek” bizimdir.

Tarihin anahtarı bizim elimizde, ya bu anahtarı Bay Kemal’e teslim edeceğiz ya da faili meçhul karanlığa kendimizi, çocuklarımızı ve sonraki nesillerimizi teslim edeceğiz.

Şahsen ben, ülkeme ve halkıma güveniyor, bu karanlığı yırtacağımıza inanıyorum…



Bu yazı 5067 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



YORUM YAZ

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
SON YORUMLANANLAR HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
FOTO GALERİ
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR

Haber sitemizi beğendiniz mi?


YUKARI