Ey Hamza ruhlu yiğidim!
Namus uğruna pençe açmış dağlarda, kör karanlığa düşmüşsün. Bilirim, bu ateş fışkıran gözlerindeki kızgınlık ölüme değil; ölüm ne ki sana, bir ölüp bin dirilen senden başka kimdir. Sende şehit Hazmanın binlercesi değil misin? Senin kızgınlığın ki karanlığa bürünmüş vatanda yol iz bilmez kahpe kurşunlaradır. Her bir kurşun bu cennet vatanının her köşesinde selalar yükseltirken, bilmezler ki her duanın bir zafer haykırışı olduğunu.
Yiğidin yiğide döktüğü her göz yaşı vatanın yaralarını sararken; sebep olanlar o göz yaşlarında boğulacağı günü beklesinler.
Dağlarda gezen çobana sorun yiğidim, '' Bu dağlar neden kan kokar?''. O dil cennet kokusuna kan diyebilirmi; demez mi ki '' Burada yaralı Aliler geçti, bu kan değil zaferin kokusudur!''
Toprağı ala boyayan kanlardan korkma! O kanlar vatanın bozulmaz varlığının temsilcileridir. O kanlar şanlı toprağa adım atan hainlerin vebasıdır.
Sıktığın her kurşun galibiyet fırtınası estirir al bayraklı toprağında . Zaferin tanıdını çıkarma vakti geldi mücahidim; duymuyor musun fırtınanın getirdiği hainlerin mağlup olan feryatlarını? İşte bir ağustos tadı daha!
Söyle seksen bir ile, geceyi gündüze katsınlar, söyle o al yızdızlı gönüllere ki bir meşalede onlar yaksın.
Ellerimizde bayraklarla, yüreğimizdeki vatan aşkıyla bekliyoruz dönüşünüzü yiğidim.
O Allah ki sizlerin yardımcısı, hainlerin korkusu olsun!