Bugun...
Devlet Hukukla Yaşar… Muammer Aksoy


Cüneyt ALPHAN GÜNEŞ DOĞARKEN
 
 
facebook-paylas
Tarih: 07-06-2023 19:40

Hukukçu, Ankara eski Baro Başkanı, öğretim üyesi, Türk Hukuk Kurumunun eski Başkanı, eski milletvekili, Atatürkçü Düşünce Derneği’nin kurucu genel Başkanı Muammer Aksoy 31 Ocak 1991 tarihinde evinin önünde uğradığı silahlı saldırı sonucunda hunharca katledildi. Katledilen nice aydınlar gibi.

Bütün dünya yalan karşısında secde etse bile, kendi vicdanından taviz vermeyen kişi aydındır, entelektüeldir. Bu ülkede aydın, entelektüel ve vicdanlı olmanın bedeli hep ağır olmuştur. Bu ülke de aydınların mezarları kaybolmuştur. Cezaevi, mezarlıklar, sürgün memleketler aydınlarla doludur.

Muammer Aksoy’un “Devlet Hukukla Yaşar” adlı kitabını okuyunca böyle bir kalemi kim neden kırsın? Kim kıydı bu kaleme? Diye kendime sordum ama sonuçta bu memlekette kimler öldürülmedi ki, bu memleket öldürme memleketidir, kendi yavrularını yer, sonradan timsah gibi gözyaşı döken tuhaf bir memlekettir.

Aksoy kitabında, hukukun siyasetin elinde oyuncak edilmemesi, kişiye özel yasa çıkarılmaması gerektiğini söylerken şu bilgiye de yer vermektedir. ABD’ye giden dönemin Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış ile Devlet Bakanı Ali Babacan’a tezkereyle ilgili ABD’lilerin kendilerine;

“Beyler, ABD topraklarında yapacağınız bir şey yok. Ülkenizde gidin ve bu tezkereyi Meclisten geçirin” dedikleri aktarır.

Ak Parti iktidarı döneminde Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanlık makamına bağlı İnsan hakları Başkanlığı’nın çıkardığı insan hakları kitapçığının İngiliz Büyükelçiliği tarafından bastırıldığını belirtilen kitapta, Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözü de dikkatimi çekti:

“Evlat, müsterih ol. Gençlikle iftihar ediyorum ve gençliğe güveniyorum. Biz, azınlıkta kalksak dahi mandayı kabul etmeyeceğiz. Parolamız tektir ve değişmez:

Ya istiklal ya ölüm!”

Askeri ve siyasal bağımsızlığın, ekonomik bağımsızlığa dayanmadıkça fazla bir değer taşımayacağını, yozlaştırılmış, zavallılaştırılmış bir Atatürkçülük, Atatürk’e olduğu gibi Türk halkına da ihanet etmek olduğunu belirten Aksoy:

“On-binlerce aileyi soyarak ve on binlerce gence bilgiye dayanmayan diplomaları vererek açıkça diploma ticareti yapan özel yüksekokullarının devamını savunan Atatürkçü olamaz.”

Aksoy’un adalet ve demokrasiyle ilgili şu tespitleri de kayda geçmeye değerdir:

“Adalet mekanizmasının böylece bir zulüm makinesi haline gelebildiği yerde, “gerçek demokrasi” değil, sadece “demokrasi kılığında bir zulüm idaresi”, sallanmış bir diktatörlük vardır.

Sınırsız bir hâkimiyet –kime ait olursa olsun ve kimin tarafından kullanılırsa kullanılsın – istibdat ve tahakküme (zulme) götürür. Mutlak olan her güç, hürriyetin ve dolaysıyla insan mutluluğunun (kişi huzurunun) düşmanıdır. Tahakküm, daima tahakkümdür” der.

Osman Bölükbaşı’dan alıntılanan bu tespitte önemli:

“Türkiye’deki Amerikan üsleri, bugünkü durumlarıyla bu memleketi, 32 milyonluk bir mezarlık haline getirebilecek bir tehlike kaynağıdır.”

Aydınlara yönelik işlenen faili meçhul cinayetlerle ilgili Muammer Aksoy; “bir ülkenin başkentinde, 5 muhalif profesörün evlerine bomba atılıyor ve yıllar geçtiği halde-ne hikmeti Hüda ise- bu faillerden bir tanesi bile bulunamıyor. Can güvenliği değil sadece can güvenliği ayrıcalığı var” diyor.

Eski ve yeni sömürgecilerin değişmez taktiği, ulusları cephelere bölerek kendi kendisiyle çarpıştırmak, sonra da güçsüz ve muhtaç duruma düşen devleti kolayca ele geçirmek olduğunu ifade eden Aksoy;

“Devlet ve toplum yönetimine ilişkin tüm görüşler (sistem ve programlar) serbestçe savunulduğunda, halk, er-geç kendi çıkarına uygun düşen görüşü (programı) iktidara getirir, aldana aldana sonunda doğruyu seçmesini öğrenir” diyerek sanki bugünlere atıf yapmaktadır.

Aksoy’un bu ifadeleri de aslında Türkiye’de iktidarlar ne kadar değişse değişsin zihniyetin değişmediğinin de göstergesidir.

Aksoy;

“Bizim Naziler de, Hitler ve avenesinin yöntemlerinden çok yararlanmaktadırlar.

TRT’de “Cengel” adlı (balta girmemiş ormanlara ilişkin) bir program, genel müdürce, “baştaki C’yi kaldırır ve sonuna da bir s harfi eklerseniz Marx’ın arkadaşı Engels’in adı ortaya çıkar” dahiyane gerekçesiyle yasaklanmıştı.

Televizyon haberlerinde gözüken dünya haritası da, “Lenin’in portresini andırdığı” iddiasıyla kovuşturma konusu olmuştu” sözleri bana Vitaminsizi ve RTÜK Başkanı Alı Kıran Başkesen’i getirdi.

Prof. Ali Fuat Başgil’den alıntı:

“Faşizm de devlet, ferdin maddi, manevi ve fikir bütün hayat ve faaliyetlerini zübdeler ve memleketteki siyasi, moral ve ekonomik bütün kuvvetleri kontrol eder, tanzim eder, çerçeveler.

Bu fikirleri hülasa için faşistler, hep her şey devlet içinde, hiçbir şey devlete karşı hiçbir şey devlet dışında, diye formül veriyorlar. Bu 1927’de Mussolini’nin faşizme verdiği formüldür.”

Nitekim Dünya Savaşı sonrasında İspanyol ve Portekiz faşizmleri devam etmiş, Arjantin de ise yeni bir faşizm olan Peron hareketi meydana çıkmıştır.

Aksoy;

“Faşizm hürriyetin sonu ve zulmün teşkilatlanmasıdır. Faşist rejimde herkesin hayat, hürriyet, şeref ve haysiyeti birkaç zavallı ve maskara zalim ve zorbanın oyuncağı olur. AP yöneticileri, konferanslardan sonra üzerimize –öldürmek için-saldıran yabancı şirket savunucularını desteklemekten bile kaçınmadılar. Kişiler için övme ve ödüllendirme nedeni sayılacak çabalar ve yayınlar, bizde o kişiler için damgalanma ve fişlenme nedeni olmuştur” diyor.

Ne diyordu Tevfik Fikret; “Kanun diye, kanun diye kanun tepelendi.”

Bizde tepelendikçe tepeleniyoruz kendi vatanımızda…



Bu yazı 273 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



YORUM YAZ

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
SON YORUMLANANLAR HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
FOTO GALERİ
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR

Haber sitemizi beğendiniz mi?


YUKARI