Bir çığlık ve ağlama ile başlar hepimizin hayatı, sessiz bir son ile bitiverir. Anlıktır bazı şeyler. Bir var bir yoktur insan.
Kimisini 1 yaşında, kimisini 30, kimisini 70 yaşında... Kısadır hayat bunun için. 3 günlüktür gerçekten. Dün, bugün, yarın...
Değer mi bu 3 güne binlerce kırgınlık, küslük, kavga, tartışma, eleştiri, beğenmemezlik, küçümseme, büyüklenme sığdırmaya?
Değer mi her güne lanet okumaya? Hayattan zevk alamıyorum demeye, her yapılan işte hata aramaya, insanlarda kusur bulmak için çalışmaya değer mi?
Sadece para için hırslanmaya, güzelliğe çirkinliğe göre yorumlamaya, var yok diye ölçütlendirmeye, iyilikten önce kötülük yapmaya yeter mi bu 3 gün?
Vefayı unutmaya, fedakarlığı kenara bırakmaya, yeni zaman deyip hayıflanmaya, vurdumduymaz olmaya, kalp kırmaya, düşünmeden konuşmaya, bencil olmaya yeter mi bu dünya?
Dün varsak, bugün yaşıyorsak, yarın olmayacağımızı her gün unutmak mümkün mü? Sanki hiç gitmeyecek gibi duygularımızı saklamaya hakkımız var mı?
'Yarın arar barışırım', 'Biraz kalbi kırılsa ne olur ki', 'Sevgimi gösteremiyorum ne yapayım', 'Haftaya ziyaret ederiz' sözleri ile ertelemeye yeter mi zaman?
En büyük hazinemiz eşimiz, dostumuz, çocuklarımız, ailemiz iken en çok kırdıklarımız onlar olmalı mı her seferinde?
Gerçekten kum saati gibidir hayat. Doğduğumuz gün akmaya başlar kum taneleri. Kimimiz için saat büyük ve kum taneleri yavaştır. Kimimiz için ise saat küçük ve kum taneleri hızlıdır.
Ektiğimizi biçmek için kum tanelerinin karşıya geçmesini bekleriz. Ya berrak bir yaşam ile mutlu sürer hayat serüvenimiz ya da cam kırıkları ile dolu bir yaşantı bırakırız.
Belki de hiçbir zaman bilemeyeceğimiz tek şey burada geçireceğimiz zamandır. Bu zamanı, her anı doya doya sevdiklerimize ayırmaya, sarılmaya, sevdiğimizi haykırmaya, iyi ki varsın diyerek bunu hissettirmeye varım demeliyiz. Çünkü her saniye bir kum tanesi daha geçiyor diğer tarafa.
Haydi sevelim, sevilelim. Kum tanelerimizi elmasa çevirelim.